Gondoladan Oyun Parkına: Sessiz Masallar ve Deprem Çocukları
ALTIN PORTAKAL GALALARINDA BUGÜN GÜRCİSTAN’DAN MASALSI BİR ÖYKÜ VE DEPREM YARALARINI OYUNLA SARAN ÇOCUKLAR VARDI
Altın Portakal Galaları’nda bugün biri kurmaca, biri belgesel; iki çok özel film vardı: Tümüyle diyalogsuz bir masal olan “Gondola” ve Hatay depreminden sonra hayata oyunla tutunan çocukların renklendirdiği “Hayal Gücü Oyun Parkı”.
62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde çok özel iki filmin galası vardı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Perge Salonu’nda beyazperdeye yansıyan; kurmaca film “Gondola” ve “Hayal Gücü Oyun Parkı” belgeseli, gösterimleri kadar söyleşileriyle de ilgi çekti.
7 kişilik bir film ekibi!
Almanya- Gürcistan yapımı “Gondola” filminin gösteriminden sonra yönetmen Veit Helmer, seyircilerin sorularını cevapladı.
Gürcistan dağlarının masalsı atmosferinde iki genç kadının aralarında kurulan bağı, diyalogsuz olarak anlatan filmle ilgili ilk soru da buradan geldi. Yönetmen, bu fikri Alfred Hitchcock’tan aldığını söyledi: “Hitchcock ile ilgili bir kitapta diyalogsuz filmin nasıl yapılacağına dair bir bölüm vardı; oradan etkilendim. Ayrıca sesi ve sesin doğru kullanımını çok seviyorum. Eğer bir filmde diyalog kullanırsanız sesin çok fazla önüne geçiyor. Diyalog olmayınca ses için geniş bir alan kalıyor”
Gürcistan’da ve gondola’da (teleferik) geçen bir film fikrinin, önceki filmde Azerbaycan’da yaşadıkları sorunlar sebebiyle Gürcistan’a geçtiklerinde belirdiğini dile getiren yönetmen, şunları söyledi: “Gürcistan’da filmi tamamladığımızda ekip, ‘lütfen tekrar gelin ve bir daha film çekin’, dedi. Yapımcılardan biri de kendi köyünde çok gondolalar olduğunu söyleyip bunları filmde kullanmamı önerdi. Gondolalar ile çalışmaksa oldukça zor; çünkü sadece bir kabin var. Görüntü yönetmeni ile çekimden önce ‘iki gondolun gidip gelişini nasıl gösterebiliriz, diye düşündük. Ekibin bir kısmı ‘asla başaramazsınız’ bile dedi. Limitli bir bütçemiz olduğu için bir kısmını görsel efekt kullanarak yaptık. Aslına bakarsanız filmin senaristi, yönetmeni, yapımcısı, ses tasarımcısı ve ekip için kamyonu kullanan kişiydim! Toplam 7 kişi ile bu filmi çektik”

“Hep çocukları duymayı ve anlamayı denedik”
6 Şubat 2023’te yaşanan depremin ardından Nedim Buğral, bir grup gönüllüyle Hatay’ın farklı noktalarında oyun alanları kurdu. “Hayal Gücü Oyun Parkı (HOP)” adı verilen ve II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da geliştirilen “esnek oyun alanı” yaklaşımından ilham alan proje, çocukların, çevrelerinde kolayca bulabilecekleri atık malzemeleri, oyuncaklara dönüştürmeleri fikrine dayanıyor. Depremden yalnızca iki hafta sonra çadır alanlarında başlayan bu kolektif iyileşme süreci, iki yılı aşkın bir süredir, konteyner kentlerde devam ediyor. Oyun aracılığıyla hayata tutunan çocukların dünyasını, dayanışmanın önemini ve hayal kurmanın dönüştürücü etkisini anlatan filmin yönetmeni Jale İncekol ve Nedim Buğral, gösterimden sonra soruları cevapladı.
Depremden iki ay sonra Nedim Buğral’ın kurduğu derneğin gönüllüsü olarak Hatay’a gittiğinde şahit oldukları üzerine belgesele karar verdiğini dile getiren İncekol; Hatay’da gördüklerini şöyle anlattı: “O dönemde çadır kentlerde yaşıyordu insanlar. Nedim’in asistanı olarak çalışmaya başladım. Çocukları HOP’a girerken ve HOP’tan çıktıktan sonra gözlemlediğimde çok büyük farklılıklar gördüm. Beş dakika önce kayıplarından bahseden birinin, beş dakika sonra çocuğuna HOP’ta yardım ederken gülümseyebildiğine şahit oldum. Nedim’le bir sene iletişimde kaldık, ben daha sonra film için geri döndüm. Nedim hâlâ Hatay’da, sahada. İnsanlar hâlâ konteyner kentlerde yaşamaya devam ediyor. Filmi 2024’te çekmiştik; çocuklar hâlâ o 21 metrekarenin içinde, o beton zeminde yaşamaya, büyümeye devam ediyor”
Çocuklarla, özellikle de büyük bir felaketin mağduru olmuş çocuklarla, çalışırken izledikleri yolun sorulması üzerine, “Hep çocukları duymayı ve anlamayı denedik” diyen Nedim Buğral ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Filmde kurgu olarak konuştuğumuz her şeyi biz play-workerlarla / (oyun çalışmalarıyla) yaptık. Bir duygu check-list’i yaptık. Çok farklı disiplinlerden sanatçılar, gönüllüler vardı. Akşamları oturup çocukların oyununu anlama meselesi üzerine çalıştık. Bu süreçte hep çocukları duymayı ve anlamayı denedik”








