Ah, Eski Bayramlar…
Bayramlıkların heyecanı, sabah ezanıyla uyanan yürekler…
Bir başka güzeldi eskiden bayramlar. Arefe gününden başlardı hazırlık. Annemizin özenle yıkadığı, ütülediği bayramlıklarımız, yatağımızın başucuna itinayla yerleştirilirdi. O kıyafetlere dokunmamak bile ayrı bir sabır isterdi çocuk yüreğimizden. Uyumak zordu o gece; göz kapaklarımız ağırlaşsa da bayram sabahının coşkusuyla içimiz kıpır kıpır olurdu.
Sabah ezanı okunurken evde bir hareket başlar, babalarımız bayram namazına hazırlanır, biz çocuklar da bir an önce uyanıp onlara yetişmenin telaşını yaşardık. Bayram namazı sonrası ise en kutsal anlardan biri: Büyüklerle bayramlaşma. Dedelerin ellerini öpmek, ninelerin gözlerinden öpülmek… O ellerde yılların emeği, sevginin kokusu vardı.
Sonra sıra ev halkına gelir, evin içinde sımsıcak sarılmalar, içten tebessümlerle bayram neşesi yayılırdı her köşeye. Ardından komşulara yapılan ziyaretler… Bir tabakta şeker, bir kâsede tatlı; ama hepsinden kıymetlisi içten selamlar, samimi dualar…
Eski bayramlar; sadece yeni kıyafetler değil, temiz kalplerin, samimi tebessümlerin, paylaşılan sofraların bayramıydı. Bugünün telaşlı zamanlarında o günlerin sade ama derin huzuru hâlâ yüreğimizde bir özlem olarak duruyor.
Ah eski bayramlar...
Gönlümüz bayram, dilimiz dua, anılarımız sımsıcak.
Özden Yalta